Kehf’in Işığında – Noor’un Gündelik Günlüğü

Kehf’in Işığında – Noor’un Gündelik Günlüğü Giriş – 6 Şubat’tan Sonra Hiçbir Şey Aynı Değildi İlk geceyi hatırlamıyorum. Sadece sabahında, gökyüzüne bakarken içimden geçen cümleyi: “Eğer Tanrı varsa, neden bu kadar sessiz?” Ben Noor. Psikolojik danışmanım. Ama o sabah itibarıyla hiçbir teorim, hiçbir bilgim, hiçbir “mantığım” kalmadı. İçimde sadece enkaz vardı. Dışarıdaki kadar sessiz ve yıkık. 1. Gönüllü Değil, Yaralı Gibi Gelenler Samandağ’da çalışmalara katıldım. Yemek dağıttım. Çocuklarla oyun oynamaya çalıştım. Ama gerçek şu: Ben orada yardım etmeye değil, yardım bulmaya gitmiştim. İçimden Tanrı’yı kovmuştum. Ama sonra bir çadırda yaşlı bir teyzenin gözlerindeki ışık beni susturdu. Evini, çocuklarını kaybetmişti. Ama hâlâ dua ediyordu. Dedim ki: “Neden hâlâ dua ediyorsun?” Gülümsedi: “Çünkü başka bir şey kalmadı.” 2. Depremin Yıkamadığı Duvar: İnsanlar Yardım çığlıklarını değil, yardım etmeyenleri unutamıyorum. Bir adam, 3 koliyi kendi ailesine alırken başkasının ‘benim de bebeğim var’ demesini duymazdan geldi. İlk hafta herkes kahramandı. İkinci haftadan sonra işler yine eskiye döndü. Defterime şu notu yazdım: "Deprem, binaları değil; insanlık hâllerimizi ortaya çıkardı. Kimi yıkıldı, kimi güçlendi. Ama çoğumuz çürük kaldık.” 3. Bilgiyle Kapanmayan Boşluk Psikoloji okumuş olmak bana hiçbir şey kazandırmadı. Post-travmatik büyüme, krizle başa çıkma, kognitif yeniden yapılandırma... Hepsi kitapta kaldı. Bir gün çocuk resim atölyesinde bir oğlan çizdiği resmi gösterdi. Hiçbir şey yoktu resimde. Sadece karalanmış bir daire ve ortasında tek kelime: “Neden?” Bir çocuğun “neden”i, bin profesörden daha gerçekti. 4. O Gece Biriyle Konuştum (Kim Olduğunu Hâlâ Bilmiyorum) Gece saat 03:00. Enkazlardan uzak bir dere kenarında sigara içiyorum. Üşüyorum. Yanıma biri geldi. Ne sesini hatırlıyorum, ne yüzünü. Ama söyledikleri hâlâ içimde. – “Kimi arıyorsun?” – “Tanrı’yı.” – “Yanlış yerde arıyorsun.” – “Nerede peki?” – “İnsanların dayanamadığı yerde.” Sonra üç taş bıraktı önüme: 1. 2. 3. Bilgi: Bilmeden yaşamanın sancısını öğren. Sabır: Acıyı çözüp geçmeyi değil, onunla oturmayı dene. Rahmet: Bazen yıkım, bir şeyi korumak içindir. Sordum: – “Sen kimsin?” Gülümsedi: – “Ben, Hızır değilim. Ama birini bekliyordum. Belki sendin.” 5. Bugünlerde Ne Yapıyorum? Artık yardım dağıtmıyorum. Koli değil, kelime taşıyorum. İnsanların hikâyesini dinliyorum. Konuşmaktan çok duyuyorum. Bir kadın geçen gün bana “Kızımı kurtaramadım” dedi. Sadece elini tuttum. Çünkü bazen “hiçbir şey söylememek”, en yüksek anlam oluyor. 6. Hâlâ İnançlı mıyım? Açık konuşayım: İnançlı mıyım bilmiyorum. Ama anlam arayışımı bırakamadım. Kehf Suresi artık bir metin değil, bir metafor benim için. Mağara: İnsan içine çekilince bulduğu boşluk. Hızır: O boşluğa gelen sezgi, kişi ya da tesadüf. Musa: Hep soran tarafım. Allah: Belki hâlâ çok uzakta. Ama sessizliğiyle beni düşünmeye zorluyor. 7. Günlüğümün Son Sayfası “Depremden önce Tanrı’ya inanırdım. Depremde Tanrı’ya kızdım. Şimdi Tanrı hakkında emin değilim. Ama hâlâ biri bana ‘Neden buradasın?’ dese, Cevabım şu olurdu: İnsanların unutmaması için. Çünkü unutan bir toplum, tekrar gömülür.” Sonuç – Sıradan Bir Hayatın İçindeki Kehf Bana göre Kehf artık eski bir sure değil. Bir kafede sessizce ağlayan bir kadın, Bir toplu taşımada boş boş bakan bir adam, Bir çocuk parkında annesiz oynayan çocuk… Hepsi birer mağara. Ve belki Hızır, artık pelerin giymiyor. Sadece aramızda dolaşıyor. Belki bakkalda, belki minibüste… Belki senin içinde. Not: Bu yazı, hayatını bir soruya adamış herkes içindir. Bir dini arayış, bir seküler sorgulama, bir psikolojik çözülme ya da sadece insanca bir dayanma hâli.