GADİR HUM-Ender Dağ'ın Kaleminden
HATAY
12.06.2025 - 23:24, Güncelleme:
12.06.2025 - 23:24 11321+ kez okundu.
GADİR HUM-Ender Dağ'ın Kaleminden
GADİR HUM-Ender Dağ'ın Kaleminden
GADİR HUM-Ender Dağ'ın Kaleminden
Hazırlayan
Samandağ Alevi Kültürünü Araştırma Derneği
Ender DAĞ
Giriş
İslam tarihinde bazı önemli olaylar ve çok önemli dönüm noktaları vardır. Her zaman hatırlanması hatırlatılması ve üzerinde derince düşünülmesi gereken… Biz Alevilerin büyük bir bayram olarak kutladığı Gadir Hum günü bunlardan en önemli olanıdır. Çünkü "Alevilik" bu adını ve bir kimlik olarak varoluş sebebini bu önemli güne borçludur. Biz Aleviler Hz. Muhammed'in (s.a.a) kendisinden sonra halife ve veli olarak tayin ettiği Hz. Ali'ye (a.s) bağlılığımızı bu gün ile tescil etmiş olduk. Aslında bu tarihi olay sadece Aleviler için değil, bütün İslam dünyası için önemli ve üzerinde derince tefekkürler edilmesi gereken bir olaydır. Gadir Hum Olayı, İslam tarihinde bir yol ayrımıdır ve bu olay hak ile batılı, mümin ile münafıkı birbirinden ayıran tarihi bir olaydır. Gadir Hum Olayı sayısız tarihi kaynakta geçen bir olay olmasına rağmen bazı Ehli Sünnet kardeşlerimiz ne yazık ki çok uzun yıllarca böyle bir günü kabul etmeme, görmezden gelme, veya sıradanlaştırma gibi yaklaşımlar sergileme eğilimine girmişlerdir. Bu inkarcı yaklaşımlar uzun yıllar boyunca sergilense de gerçekten iyi niyetli ve tarafsız araştırmacılar böyle bir olayın yaşanmış olduğunu kendi kaynaklarında ve tüm İslam kaynaklarında göreceklerdir. Gerçeklerin en önemli özelliği tüm engellemelere rağmen er geç bir gün ortaya çıkmalarıdır. Hak ile batılın savaşında hak her zaman kazanan taraf olmuştur ve bu ilahi adaletin ta kendisidir. Bizler İslam tarihinde bir dönüm noktası sayılan bu olayı veya günü (bayramı) Ehl-i Sünnet kaynaklarına dayanarak anlatmaya çalışacağız. Bu çalışmada kullanılacak kaynakların hepsi Ehl-i Sünnet inancının temel kaynakları olacaktır.
Bizler bu yazımızda olabildiğince yorum yapmaktan uzak durduk. Sadece kaynaklara ve tarihsel verilere dayanarak Gadir Hum olayını anlatmaya çalıştık. Bunu yaparken sadece Ehl-i Sünnet kaynaklarına dayanarak bu olayı hala inkar etmek veya sıradanlaştırmakta ısrarcı davranan Ehli Sünnet kardeşlerimizi biraz olsun aydınlatabilme amacını güttük. Amacımız bu önemli güne olabildiğince objektif bir gözle bakarak akıllardaki soru işaretlerini giderebilmek ve Gadir Hum'un tüm İslam alemi için sahip olduğu önemi vurgulamaktır.
GADİR-İ HUM OLAYI
Resulullah (s.a.a), Hicret'in onuncu yılında Zeyl Kade ayı girince hac için hazırlıklara başlama emri verdi. İslam'a gelen kabilelere haberciler gönderip: “Biz Harem’e müteveccih olduk. Hacca gelmek isteyen gelsin.” diye buyurdu. Her taraftan insanlar toplandı.Ayın bitimine beş gün kala yolculuğa çıktı. Rivayet edilir ki o seferde yüz on dört bin kimse var idi. Hz. Ali (a.s) Yemen'den dönüp Mekke'de Peygambere katılıp İhrama girdi. Hz. Peygamber (s.a.a) Hac ve Umre amellerini, ibadetlerini yaparken Hz. Ali (a.s) de yanındaydı. Hz. Ali ile beraber kurbanları kestiler. Sonra insanlar toplandı ve Peygamber (s.a.a) derin anlamlar içeren bir konuşma yapıp Müslümanlara öğüt verdi. Hz. Peygamber (s.a.a) Müslümanlarla beraber Mina'daki Hac amellerini tamamladıktan sonra Mekke'ye geri döndü. Veda tavafını yaptıktan sonra Medine'ye yöneldi. Zeyl Hicce'nin on sekizinde Gadir Hum mevkiine geldiği zaman:
“Ey Resul! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan O’nun elçiliğini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan koruyacaktır. Doğrusu Allah, kâfirler topluluğuna rehberlik etmez.” buyuran Maide suresinin 67. ayeti indi. İbn Merdeviyye İbni Mes'ud'a dayanarak dedi ki: "Resulüllah (s.a.a) zamanında bu ayeti şöyle okurduk":
“Ey Resul! Rabbinden sana indirileni, Ali'nin Müminlerin Mevlası olduğunu tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan O’nun elçiliğini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan koruyacaktır.”
Ayetten de anlaşıldığı gibi Allah (c.c) Peygamber'e (s.a.a) Hz. Ali'nin Müminlerin Mevlası ve önderi olduğunu tebliğ etmesini emretmektedir. Ayetin inmesinden sonra Peygamber "Gadir Hum" denen yerde insanlara hutbe okudu.
Yakubi Tarihi Gadir Hum biatını şu şekilde anlatmaktadır: "Medine’ye doğru hareket etti. Cuhfe yakınlarında Gadir Hum denilen yere geldi. Tarih Zeyl Hicce’nin 18’idi. Kalkıp Ali b. Ebi Talib’in elini tutup Hutbe okudu: “Ben Müminlere kendi nefislerinden daha evla değil miyim?” dediler ki: “Bela Ya Resulullah (evet Öylesin ya Resulullah)” dedi ki: “Ben kimin Mevlası isem Ali’de onun Mevlasıdır. Allahım Onu seveni Sev ona düşman olana düşman ol.” Sonra dedi ki: “Ey insanlar sizden ayrılıyorum, havuzun başında sizinle görüşeceğim. Ben orada, sizin aranızda emanet bıraktığım iki paha biçilmez şeyi soracağım. O halde benden sonra o iki şeye nasıl davranmanız gerektiğine dikkat edin!" Bu arada halkın içinden biri seslenerek, "Ya Resulullah! O iki paha biçilmez şey nedir?" diye sordu. Resul-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurdu:
"Onlardan biri, bir tarafı Allah'ın elinde ve diğer tarafı ise sizin elinizde olan Allah'ın Kitabı'dır. Ona yapışın; sapmayın ve değiştirmeyin; diğeri ise, İtretim olan Ehl-i Beyt’imdir.”
Ashabın çoğu, hatta müminlerin anneleri gelip, Hz. Ali’ye bu müjde için gözün aydın olsun, mübarek olsun dediler. Ömer: “Ali, öyle sabahladın ki, benim ve bütün müminlerin Mevlası oldun” dedi.
Sonra “Bu gün size dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve din olarak size İslâm’ı seçtim” ayeti indi. Resulüllah (s.a.a) dedi ki:
"Dinin kemale erişi, nimetin tamamlanması ve Rabbimin benim elçiliğimden ve benden sonra Ali'nin velâyetinden hoşnut olması üzerine Allahu ekber!" sonra dedi ki:
“Allahım, onu seveni sev. Ona düşman olana düşman ol. Ona yardım edene, sen yardım eyle. Ona yardım etmeyene sende etme.”
Bunun üzerine Hassan bin Sabit şöyle dedi:
"Ya Resulullah! Bu konuda birkaç beyit şiir söylememe izin verir misiniz?"
Peygamber-i Ekrem (s.a.a); “Allah-u Teala’nın bereketiyle söyle” buyurdular. Hassan minbere çıkarak dedi ki:
Ey Kureyş'in büyükleri Resulüllah'ın (s.a.a) şehadetini dinleyin:
Gadir gününde Peygamberleri onlara seslendi.
"Ham" de seslenen Peygamberi dinle
"Mevlâ'nız ve veliniz kimdir" dedi
Hiçbir tereddüt eden olmadan hepsi şöyle dediler:
"Tanrın bizim mevlamız sen Peygamberimizsin,
Senin bize vasiyetin emirdir."
Bunun üzerine "Kalk ya Ali,
ben seni benden sonra imam ve yol gösterici olarak kabul ettim" dedi
Bunlar yaşandıktan sonra Haris b. Numan el-Fihrî Peygamber'in “Ben kimin Mevlası isem Ali’de onun Mevlasıdır." sözünü duyunca devesine binerek Peygamber'in (s.a.a) yanına geldi. Devesinden indi, onu bir yere bağladı, sonra Peygamber'e (s.a.a) hitaben dedi ki:
"Ya Muhammed! Allah'tan haber getirerek, Allah'tan başka ilah olmadığına ve senin de Allah'ın elçisi olduğuna şahitlik etmemizi istedin, biz de senin bu isteğini kabul ettik. Emrettiğin gibi beş vakit namazımızı kıldık. Emrettiğin şekliyle zekatımızı da verdik. Emrettiğin gibi Ramazan'da orucumuzu da tuttuk. Emrettiğin gibi hacca da gittik. Bununla da yetinmedin, şimdi de amcanın oğlunun elini uzatmışsın ve onu bizden üstün tutuyorsun ve diyorsun ki: 'Ben kimin mevlâsı isem, Ali de onun mevlâsıdır.' Bu sözü kendiliğinden mi söylüyorsun, yoksa Allah'tan mı?"
Resulullah (s.a.a) buyurdu ki:
"Kendisinden başka ilah olmayan Allah'a andolsun ki, bunu emreden Allah'tır." Haris devesine binmek üzere geri döndü. Bir yandan da şunları söylüyordu: "Allah'ım! Eğer bu senden gelen bir hak ise, üzerimize gökten taş yağdır veya bize elem verici bir azap indir." Daha yerine varmamıştı ki, Allah üzerine bir taş düşürdü. Taş başından girip altından çıktı. Bunun üzerine yüce Allah: "Birisi, yükselme derecelerinin sahibi olan Allah katından inkârcılara gelecek olan ve hiç kimsenin savamayacağı azabı istedi!"
“Bu gün size dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve din olarak size İslâm’ı seçtim.” ayeti üzerinde durulacak olursa bu ayetin Gadir Hum günü Hz. Ali'nin velayeti üzerine indiği Ehl-i Sünnet kaynaklarında geçmektedir. Dinin Hz. Ali'nin velayeti ile kemale erdiği 18 Zeyl Hicce günü Alevilerin inancında bir bayramdır. İslam inancının kemale ermesi gibi büyük bir olayın bayram olarak kutlanması kadar doğal ve güzel bir olay bir durum yoktur. Bu gün sadece Alevilerin değil kendine Müslümanım diyen her insanın büyük bir heyecan ve mutlulukla kutlaması gereken çok önemli bir bayramdır. Böyle bir gün bayram olarak kutlanmayacaksa hangi gün kutlanacak?
Bir Yahudi Ömer'e gelerek dedi ki:"Siz Kur'an'dan öyle bir ayet okuyorsunuz ki bu ayet Yahudilere inmiş olsaydı o günü bayram ilan ederdik." Ömer: "Bu hangi ayettir?" diye sordu.
Yahudi dedi ki:"Bugün sizin dininizi kemale erdirdim. Üzerinizdeki nimetimi tamamladım. Ve size din olarak İslam'dan razı oldum" ayetidir. Bu ayetin inmesini sağlayan o mübarek günün ne kadar değerli olduğunu gösteren bu olay, Gadir Hum gününün önemini çok iyi bir şekilde göstermektedir.
Hz. Ali'ye o gün biat ediliyor. Her ne kadar elimizdeki Ehli Sünnet kaynakları biatten bahsetmeseler de yukarıda Ömer ve Ebu Bekir'in Hz. Ali'yi tebrik etmeleri biatin kendisiydi. Haris bin Numan'ın itirazı da Hz. Ali'nin ümmetin liderliğine seçilmesiydi. Ayrıca Hz. Ali ilerleyen tarihlerde bazı sahabelere bu biati hatırlatacaktı. Ebi Tufeyl'den Hz. Ali (a.s.) insanları Rahbe'de topladı ve şöyle dedi: "Allah aşkına, her kim Hz. Resûlullah'ın (s.a.a.) Gadir-i Hum günü, benimle ilgili söylediği sözleri duyduysa ayağa kalksın, gözüyle görüp kulağıyla duymayan ise kalkmasın..." Otuz kişi ayağa kalkar.
Ebu Nuaym ise şöyle yazar: "Birçok kişi kalktı ve şu şehadette bulundular": Resûlullah (s.a.a) O'nun elini kaldırdığı zaman dedi ki: “Benim Müminlerin nefisleri üzerinde kendilerinden daha fazla velayetim olduğunu biliyor musunuz?” “Evet” dediler. Resûlullah (s.a.a) şöyle devam eder: “Ben kimin mevlası isem Ali de onun mevlasıdır... Allah'ım onu veli kabul edenin velisi ol, ona düşmanlık yapana da düşman ol...”
Ebu Tufayl hadisinin sonunda şöyle der: “Oradan ayrılırken içimden bazı şeyler geçiriyordum. Yolda Zeyd b. Erkam'a rastladım ve ona olanları anlattım. O ise dedi ki: Neden şüphe ediyorsun? Ben de Resûlullah'ın Ali'ye böyle söylediğini duydum.”
Bunun dışında bir gün birkaç kişi, Küfe mescidinin avlusunda duran Hz. Ali'nin yanına gelerek şöyle dediler: "Selam sana ey Mevlamız"
Hz. Ali, onlara şöyle sordu: "Siz Arap bir kavimsiniz, nasıl sizin mevlanız olabilirim?"
onlar: "Biz Ğadir-i Hum gününde Rasülullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu işittik: Ben kimin mevlası isem şu Ali de onun mevlasıdır." dediler. O adamlar oradan ayrılıp gittiklerinde ben de peşlerine takıldım. Onların kim olduğunu sorduğumda dediler ki: "Biz Ensâr'dan bir topluluğuz." Aralarında Ebu Eyyüb el-Ensârî de vardı."
Gadir Hum olayı Hz. Ali'nin (a.s) Peygamber (s.a.a) tarafından İslam ümmetinin halifesi olarak atandığının en açık delilidir. Bazı yazarlar her ne kadar bu olayı tevil edip başka manalara çekmeye kalksa da akıl sahibi olan herkes bu olaydan sonra Hz. Ali'nin halife olması gerektiği kanaatine varır. Filipeli Ahmet Hilmi’nin kitabında dediği gibi:
Fakat (vasiyetnameden) biraz öncesine bakılırsa, İmam Ali hakkındaki Peygamber Efendimizin halifelik konusunda tercihi, inkar edilemeyecek bir şekilde ortaya çıkmış olur. Veda Haccı'ndan dönüşünde "Gadir-i Hum” mevkiinde yaptığı bir konuşmada: “Ben kimin mevlası (sahibi, efendisi) isem Ali de onun mevlasıdır.” cümlesini oradaki ashaba duyurmuştur. Bu hadis, sahih isnadlarla rivayet edilmiştir. Bu hadisin manası incelenir ve bu konudaki açık ve net ifadesi düşünülürse, Hz. Peygamber’in Hz. Ali’yi tercih ettiği ortaya çıkar.
Son olarak bazı kesimler Gadir Hum hadisinin Hz. Ali'nin (a.s) İslam ümmetinin halifesi ve önderi olması anlamına gelmediğini söylemişlerdir. Peygamberimiz İslam tebliğine başladığı ilk gün kimin yerine halife olduğunu bizlere bildirmiş ve yine Ehl-i Sünnet kardeşlerimiz de kendi kaynaklarında bu gerçeği birçok yerde zikretmişlerdir. Gadir Hum, aslında Hz. Ali'nin imametini oradaki sayıları yüz binle ifade edilen hacılara bir hatırlatmaydı sadece. Nitekim Bi’setin üçüncü yılında Resulullah (s.a.a), Allah tarafından halkı açıkça İslam’a davet etmekle görevlendirildiği zaman "En yakın aşiretini uyar" (Şuara 214) ayeti nazil olmuştu. Bunun üzerine, Hz. Resulullah, Hz. Ali’yi (a.s) yemek hazırlayıp yakın akrabalarını yemeğe davet etmekle görevlendirmiştir. O gün Hazret'in daveti üzerine, aralarında Ebu Talip, Hamza, Abbas ve Ebu Leheb'in de bulunduğu yaklaşık kırk kişi Hz. Ebu Talib'in evinde toplanmıştır. Hz. Resulullah (s.a.a), yemek yendikten sonra, kendisinin Allah tarafından peygamberlikle görevlendirildiğini onlara şöyle açıklamıştır:
"Ey Abdülmuttalip oğulları! Allah'a yemin ederim ki, Araplar içinde kavmine benim size getirdiğim gibi bir şey getiren bir genç daha bilmiyorum. Ben size dünya ve ahiret hayrını getirdim. Allah bana, sizi buna davet etmemi istedi. İçinizden kim, benim kardeşim, vasim ve aranızdaki halifem olmak üzere bana yardımcı olacak?" Hz. Ali (a.s) dan başka hiç kimseden ses çıkmaz. Hz. Ali (a.s) kalkıp "Ben, ey Resulullah! Senin vezirin olurum." Bunun üzerine Resulullah (s.a.a) Ali’nin omzuna elini attı ve şöyle dedi: “Bu benim kardeşim, vasim ve aranızda benim halifemdir, onu dinleyin ve ona itaat edin" Oradakiler gülerek ayağa kalktılar. Bir yandan da Ebu Talib'e şöyle diyorlardı:
"Oğlunu dinlemeni, ona itaat etmeni emretti, duydun mu!” Bu olayda görüldüğü gibi Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.a.) ilk günden beri yerine geçmesi gereken kişinin adını vermiş ve Hz. Ali Peygamber'in nübüvveti dönemindeki duruşu, şecaati, azmi, ilmi, adaleti ve asaleti ile de bu makamı hak ettiğini göstermiştir. Gadir Hum da İslam ümmetine aslında bir son hatırlatmadır.
Kaynakça:
Ahmed bin Ebş Yakub, Yakubi Tarihi, 1980 Beyrut.
Ahmed bin Hanbel, Müsned, Riyad, 1997.
Ali bin Burhaned-din el-Halebi, Siret Halebiyye, Mısır, 1292 Hicri
Ebi Cafer Muhammed bin Cerir et-Taberi, Tarih el-Ümem vel-Mülük, Lübnan, Beyrut, 1995
Ebi Feth Muhammed Abdul Kerim eş-Şehristani, Milel ven-Nihel, Kahire, 1968.
Filipeli Ahmet Hilmi, İslam Tarihi, Anka Yay. İstanbul, 2005
Hakim en-Nişaburi, El-Mustedrek Ales-Sahiheyn, Lübnan, 2009.
İbn Ebi Hadid, Şerh-i Nehcü’l Belağa, 1959
İbn Esir, El-Kamil fit-Tarih, Lübnan, Beyrut, 1967
İbn Sabbağ, Fusulül Mühimme Fi Marifetu'l Eimme, 1427 Hicri ISBN: 964-529-073-2
İbni Hacer el-Heytemi, Yakıcı Yıldırımlar, Bedir Yay., İstanbul.
İbni Hişam, Siyretun-Nebeviyye, Mısır, 1955.
ibni Kesir, el-Bideye ven-Niheye 1997
İbni Sad, Et-Tabakat'l Kübra, Lübnan, Beyrut,1990
Muhammed bin Ali eş-Şevkani, el-Fethu-l Kadir, Mısır, 1964.
Muînid-din Muhammed Emin Hirevi, Altıparmak Peygamberler Tarihi, Cevher Yay. İstanbul.
Muvaffak bin Ahmed bin Muhammed el-Mekki el-Havarezmi, Menakib, Kum,1425 Hicri
Şeyh Süleyman el-Hüseyni el-Belhi El-Kanduzi , Yenabiul Mevedde
GADİR HUM-Ender Dağ'ın Kaleminden
GADİR HUM-Ender Dağ'ın Kaleminden
Hazırlayan
Samandağ Alevi Kültürünü Araştırma Derneği
Ender DAĞ
Giriş
İslam tarihinde bazı önemli olaylar ve çok önemli dönüm noktaları vardır. Her zaman hatırlanması hatırlatılması ve üzerinde derince düşünülmesi gereken… Biz Alevilerin büyük bir bayram olarak kutladığı Gadir Hum günü bunlardan en önemli olanıdır. Çünkü "Alevilik" bu adını ve bir kimlik olarak varoluş sebebini bu önemli güne borçludur. Biz Aleviler Hz. Muhammed'in (s.a.a) kendisinden sonra halife ve veli olarak tayin ettiği Hz. Ali'ye (a.s) bağlılığımızı bu gün ile tescil etmiş olduk. Aslında bu tarihi olay sadece Aleviler için değil, bütün İslam dünyası için önemli ve üzerinde derince tefekkürler edilmesi gereken bir olaydır. Gadir Hum Olayı, İslam tarihinde bir yol ayrımıdır ve bu olay hak ile batılı, mümin ile münafıkı birbirinden ayıran tarihi bir olaydır. Gadir Hum Olayı sayısız tarihi kaynakta geçen bir olay olmasına rağmen bazı Ehli Sünnet kardeşlerimiz ne yazık ki çok uzun yıllarca böyle bir günü kabul etmeme, görmezden gelme, veya sıradanlaştırma gibi yaklaşımlar sergileme eğilimine girmişlerdir. Bu inkarcı yaklaşımlar uzun yıllar boyunca sergilense de gerçekten iyi niyetli ve tarafsız araştırmacılar böyle bir olayın yaşanmış olduğunu kendi kaynaklarında ve tüm İslam kaynaklarında göreceklerdir. Gerçeklerin en önemli özelliği tüm engellemelere rağmen er geç bir gün ortaya çıkmalarıdır. Hak ile batılın savaşında hak her zaman kazanan taraf olmuştur ve bu ilahi adaletin ta kendisidir. Bizler İslam tarihinde bir dönüm noktası sayılan bu olayı veya günü (bayramı) Ehl-i Sünnet kaynaklarına dayanarak anlatmaya çalışacağız. Bu çalışmada kullanılacak kaynakların hepsi Ehl-i Sünnet inancının temel kaynakları olacaktır.
Bizler bu yazımızda olabildiğince yorum yapmaktan uzak durduk. Sadece kaynaklara ve tarihsel verilere dayanarak Gadir Hum olayını anlatmaya çalıştık. Bunu yaparken sadece Ehl-i Sünnet kaynaklarına dayanarak bu olayı hala inkar etmek veya sıradanlaştırmakta ısrarcı davranan Ehli Sünnet kardeşlerimizi biraz olsun aydınlatabilme amacını güttük. Amacımız bu önemli güne olabildiğince objektif bir gözle bakarak akıllardaki soru işaretlerini giderebilmek ve Gadir Hum'un tüm İslam alemi için sahip olduğu önemi vurgulamaktır.
GADİR-İ HUM OLAYI
Resulullah (s.a.a), Hicret'in onuncu yılında Zeyl Kade ayı girince hac için hazırlıklara başlama emri verdi. İslam'a gelen kabilelere haberciler gönderip: “Biz Harem’e müteveccih olduk. Hacca gelmek isteyen gelsin.” diye buyurdu. Her taraftan insanlar toplandı.Ayın bitimine beş gün kala yolculuğa çıktı. Rivayet edilir ki o seferde yüz on dört bin kimse var idi. Hz. Ali (a.s) Yemen'den dönüp Mekke'de Peygambere katılıp İhrama girdi. Hz. Peygamber (s.a.a) Hac ve Umre amellerini, ibadetlerini yaparken Hz. Ali (a.s) de yanındaydı. Hz. Ali ile beraber kurbanları kestiler. Sonra insanlar toplandı ve Peygamber (s.a.a) derin anlamlar içeren bir konuşma yapıp Müslümanlara öğüt verdi. Hz. Peygamber (s.a.a) Müslümanlarla beraber Mina'daki Hac amellerini tamamladıktan sonra Mekke'ye geri döndü. Veda tavafını yaptıktan sonra Medine'ye yöneldi. Zeyl Hicce'nin on sekizinde Gadir Hum mevkiine geldiği zaman:
“Ey Resul! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan O’nun elçiliğini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan koruyacaktır. Doğrusu Allah, kâfirler topluluğuna rehberlik etmez.” buyuran Maide suresinin 67. ayeti indi. İbn Merdeviyye İbni Mes'ud'a dayanarak dedi ki: "Resulüllah (s.a.a) zamanında bu ayeti şöyle okurduk":
“Ey Resul! Rabbinden sana indirileni, Ali'nin Müminlerin Mevlası olduğunu tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan O’nun elçiliğini yapmamış olursun. Allah seni insanlardan koruyacaktır.”
Ayetten de anlaşıldığı gibi Allah (c.c) Peygamber'e (s.a.a) Hz. Ali'nin Müminlerin Mevlası ve önderi olduğunu tebliğ etmesini emretmektedir. Ayetin inmesinden sonra Peygamber "Gadir Hum" denen yerde insanlara hutbe okudu.
Yakubi Tarihi Gadir Hum biatını şu şekilde anlatmaktadır: "Medine’ye doğru hareket etti. Cuhfe yakınlarında Gadir Hum denilen yere geldi. Tarih Zeyl Hicce’nin 18’idi. Kalkıp Ali b. Ebi Talib’in elini tutup Hutbe okudu: “Ben Müminlere kendi nefislerinden daha evla değil miyim?” dediler ki: “Bela Ya Resulullah (evet Öylesin ya Resulullah)” dedi ki: “Ben kimin Mevlası isem Ali’de onun Mevlasıdır. Allahım Onu seveni Sev ona düşman olana düşman ol.” Sonra dedi ki: “Ey insanlar sizden ayrılıyorum, havuzun başında sizinle görüşeceğim. Ben orada, sizin aranızda emanet bıraktığım iki paha biçilmez şeyi soracağım. O halde benden sonra o iki şeye nasıl davranmanız gerektiğine dikkat edin!" Bu arada halkın içinden biri seslenerek, "Ya Resulullah! O iki paha biçilmez şey nedir?" diye sordu. Resul-i Ekrem (s.a.a) şöyle buyurdu:
"Onlardan biri, bir tarafı Allah'ın elinde ve diğer tarafı ise sizin elinizde olan Allah'ın Kitabı'dır. Ona yapışın; sapmayın ve değiştirmeyin; diğeri ise, İtretim olan Ehl-i Beyt’imdir.”
Ashabın çoğu, hatta müminlerin anneleri gelip, Hz. Ali’ye bu müjde için gözün aydın olsun, mübarek olsun dediler. Ömer: “Ali, öyle sabahladın ki, benim ve bütün müminlerin Mevlası oldun” dedi.
Sonra “Bu gün size dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve din olarak size İslâm’ı seçtim” ayeti indi. Resulüllah (s.a.a) dedi ki:
"Dinin kemale erişi, nimetin tamamlanması ve Rabbimin benim elçiliğimden ve benden sonra Ali'nin velâyetinden hoşnut olması üzerine Allahu ekber!" sonra dedi ki:
“Allahım, onu seveni sev. Ona düşman olana düşman ol. Ona yardım edene, sen yardım eyle. Ona yardım etmeyene sende etme.”
Bunun üzerine Hassan bin Sabit şöyle dedi:
"Ya Resulullah! Bu konuda birkaç beyit şiir söylememe izin verir misiniz?"
Peygamber-i Ekrem (s.a.a); “Allah-u Teala’nın bereketiyle söyle” buyurdular. Hassan minbere çıkarak dedi ki:
Ey Kureyş'in büyükleri Resulüllah'ın (s.a.a) şehadetini dinleyin:
Gadir gününde Peygamberleri onlara seslendi.
"Ham" de seslenen Peygamberi dinle
"Mevlâ'nız ve veliniz kimdir" dedi
Hiçbir tereddüt eden olmadan hepsi şöyle dediler:
"Tanrın bizim mevlamız sen Peygamberimizsin,
Senin bize vasiyetin emirdir."
Bunun üzerine "Kalk ya Ali,
ben seni benden sonra imam ve yol gösterici olarak kabul ettim" dedi
Bunlar yaşandıktan sonra Haris b. Numan el-Fihrî Peygamber'in “Ben kimin Mevlası isem Ali’de onun Mevlasıdır." sözünü duyunca devesine binerek Peygamber'in (s.a.a) yanına geldi. Devesinden indi, onu bir yere bağladı, sonra Peygamber'e (s.a.a) hitaben dedi ki:
"Ya Muhammed! Allah'tan haber getirerek, Allah'tan başka ilah olmadığına ve senin de Allah'ın elçisi olduğuna şahitlik etmemizi istedin, biz de senin bu isteğini kabul ettik. Emrettiğin gibi beş vakit namazımızı kıldık. Emrettiğin şekliyle zekatımızı da verdik. Emrettiğin gibi Ramazan'da orucumuzu da tuttuk. Emrettiğin gibi hacca da gittik. Bununla da yetinmedin, şimdi de amcanın oğlunun elini uzatmışsın ve onu bizden üstün tutuyorsun ve diyorsun ki: 'Ben kimin mevlâsı isem, Ali de onun mevlâsıdır.' Bu sözü kendiliğinden mi söylüyorsun, yoksa Allah'tan mı?"
Resulullah (s.a.a) buyurdu ki:
"Kendisinden başka ilah olmayan Allah'a andolsun ki, bunu emreden Allah'tır." Haris devesine binmek üzere geri döndü. Bir yandan da şunları söylüyordu: "Allah'ım! Eğer bu senden gelen bir hak ise, üzerimize gökten taş yağdır veya bize elem verici bir azap indir." Daha yerine varmamıştı ki, Allah üzerine bir taş düşürdü. Taş başından girip altından çıktı. Bunun üzerine yüce Allah: "Birisi, yükselme derecelerinin sahibi olan Allah katından inkârcılara gelecek olan ve hiç kimsenin savamayacağı azabı istedi!"
“Bu gün size dininizi kemale erdirdim, üzerinizdeki nimetimi tamamladım ve din olarak size İslâm’ı seçtim.” ayeti üzerinde durulacak olursa bu ayetin Gadir Hum günü Hz. Ali'nin velayeti üzerine indiği Ehl-i Sünnet kaynaklarında geçmektedir. Dinin Hz. Ali'nin velayeti ile kemale erdiği 18 Zeyl Hicce günü Alevilerin inancında bir bayramdır. İslam inancının kemale ermesi gibi büyük bir olayın bayram olarak kutlanması kadar doğal ve güzel bir olay bir durum yoktur. Bu gün sadece Alevilerin değil kendine Müslümanım diyen her insanın büyük bir heyecan ve mutlulukla kutlaması gereken çok önemli bir bayramdır. Böyle bir gün bayram olarak kutlanmayacaksa hangi gün kutlanacak?
Bir Yahudi Ömer'e gelerek dedi ki:"Siz Kur'an'dan öyle bir ayet okuyorsunuz ki bu ayet Yahudilere inmiş olsaydı o günü bayram ilan ederdik." Ömer: "Bu hangi ayettir?" diye sordu.
Yahudi dedi ki:"Bugün sizin dininizi kemale erdirdim. Üzerinizdeki nimetimi tamamladım. Ve size din olarak İslam'dan razı oldum" ayetidir. Bu ayetin inmesini sağlayan o mübarek günün ne kadar değerli olduğunu gösteren bu olay, Gadir Hum gününün önemini çok iyi bir şekilde göstermektedir.
Hz. Ali'ye o gün biat ediliyor. Her ne kadar elimizdeki Ehli Sünnet kaynakları biatten bahsetmeseler de yukarıda Ömer ve Ebu Bekir'in Hz. Ali'yi tebrik etmeleri biatin kendisiydi. Haris bin Numan'ın itirazı da Hz. Ali'nin ümmetin liderliğine seçilmesiydi. Ayrıca Hz. Ali ilerleyen tarihlerde bazı sahabelere bu biati hatırlatacaktı. Ebi Tufeyl'den Hz. Ali (a.s.) insanları Rahbe'de topladı ve şöyle dedi: "Allah aşkına, her kim Hz. Resûlullah'ın (s.a.a.) Gadir-i Hum günü, benimle ilgili söylediği sözleri duyduysa ayağa kalksın, gözüyle görüp kulağıyla duymayan ise kalkmasın..." Otuz kişi ayağa kalkar.
Ebu Nuaym ise şöyle yazar: "Birçok kişi kalktı ve şu şehadette bulundular": Resûlullah (s.a.a) O'nun elini kaldırdığı zaman dedi ki: “Benim Müminlerin nefisleri üzerinde kendilerinden daha fazla velayetim olduğunu biliyor musunuz?” “Evet” dediler. Resûlullah (s.a.a) şöyle devam eder: “Ben kimin mevlası isem Ali de onun mevlasıdır... Allah'ım onu veli kabul edenin velisi ol, ona düşmanlık yapana da düşman ol...”
Ebu Tufayl hadisinin sonunda şöyle der: “Oradan ayrılırken içimden bazı şeyler geçiriyordum. Yolda Zeyd b. Erkam'a rastladım ve ona olanları anlattım. O ise dedi ki: Neden şüphe ediyorsun? Ben de Resûlullah'ın Ali'ye böyle söylediğini duydum.”
Bunun dışında bir gün birkaç kişi, Küfe mescidinin avlusunda duran Hz. Ali'nin yanına gelerek şöyle dediler: "Selam sana ey Mevlamız"
Hz. Ali, onlara şöyle sordu: "Siz Arap bir kavimsiniz, nasıl sizin mevlanız olabilirim?"
onlar: "Biz Ğadir-i Hum gününde Rasülullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu işittik: Ben kimin mevlası isem şu Ali de onun mevlasıdır." dediler. O adamlar oradan ayrılıp gittiklerinde ben de peşlerine takıldım. Onların kim olduğunu sorduğumda dediler ki: "Biz Ensâr'dan bir topluluğuz." Aralarında Ebu Eyyüb el-Ensârî de vardı."
Gadir Hum olayı Hz. Ali'nin (a.s) Peygamber (s.a.a) tarafından İslam ümmetinin halifesi olarak atandığının en açık delilidir. Bazı yazarlar her ne kadar bu olayı tevil edip başka manalara çekmeye kalksa da akıl sahibi olan herkes bu olaydan sonra Hz. Ali'nin halife olması gerektiği kanaatine varır. Filipeli Ahmet Hilmi’nin kitabında dediği gibi:
Fakat (vasiyetnameden) biraz öncesine bakılırsa, İmam Ali hakkındaki Peygamber Efendimizin halifelik konusunda tercihi, inkar edilemeyecek bir şekilde ortaya çıkmış olur. Veda Haccı'ndan dönüşünde "Gadir-i Hum” mevkiinde yaptığı bir konuşmada: “Ben kimin mevlası (sahibi, efendisi) isem Ali de onun mevlasıdır.” cümlesini oradaki ashaba duyurmuştur. Bu hadis, sahih isnadlarla rivayet edilmiştir. Bu hadisin manası incelenir ve bu konudaki açık ve net ifadesi düşünülürse, Hz. Peygamber’in Hz. Ali’yi tercih ettiği ortaya çıkar.
Son olarak bazı kesimler Gadir Hum hadisinin Hz. Ali'nin (a.s) İslam ümmetinin halifesi ve önderi olması anlamına gelmediğini söylemişlerdir. Peygamberimiz İslam tebliğine başladığı ilk gün kimin yerine halife olduğunu bizlere bildirmiş ve yine Ehl-i Sünnet kardeşlerimiz de kendi kaynaklarında bu gerçeği birçok yerde zikretmişlerdir. Gadir Hum, aslında Hz. Ali'nin imametini oradaki sayıları yüz binle ifade edilen hacılara bir hatırlatmaydı sadece. Nitekim Bi’setin üçüncü yılında Resulullah (s.a.a), Allah tarafından halkı açıkça İslam’a davet etmekle görevlendirildiği zaman "En yakın aşiretini uyar" (Şuara 214) ayeti nazil olmuştu. Bunun üzerine, Hz. Resulullah, Hz. Ali’yi (a.s) yemek hazırlayıp yakın akrabalarını yemeğe davet etmekle görevlendirmiştir. O gün Hazret'in daveti üzerine, aralarında Ebu Talip, Hamza, Abbas ve Ebu Leheb'in de bulunduğu yaklaşık kırk kişi Hz. Ebu Talib'in evinde toplanmıştır. Hz. Resulullah (s.a.a), yemek yendikten sonra, kendisinin Allah tarafından peygamberlikle görevlendirildiğini onlara şöyle açıklamıştır:
"Ey Abdülmuttalip oğulları! Allah'a yemin ederim ki, Araplar içinde kavmine benim size getirdiğim gibi bir şey getiren bir genç daha bilmiyorum. Ben size dünya ve ahiret hayrını getirdim. Allah bana, sizi buna davet etmemi istedi. İçinizden kim, benim kardeşim, vasim ve aranızdaki halifem olmak üzere bana yardımcı olacak?" Hz. Ali (a.s) dan başka hiç kimseden ses çıkmaz. Hz. Ali (a.s) kalkıp "Ben, ey Resulullah! Senin vezirin olurum." Bunun üzerine Resulullah (s.a.a) Ali’nin omzuna elini attı ve şöyle dedi: “Bu benim kardeşim, vasim ve aranızda benim halifemdir, onu dinleyin ve ona itaat edin" Oradakiler gülerek ayağa kalktılar. Bir yandan da Ebu Talib'e şöyle diyorlardı:
"Oğlunu dinlemeni, ona itaat etmeni emretti, duydun mu!” Bu olayda görüldüğü gibi Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.a.) ilk günden beri yerine geçmesi gereken kişinin adını vermiş ve Hz. Ali Peygamber'in nübüvveti dönemindeki duruşu, şecaati, azmi, ilmi, adaleti ve asaleti ile de bu makamı hak ettiğini göstermiştir. Gadir Hum da İslam ümmetine aslında bir son hatırlatmadır.
Kaynakça:
Ahmed bin Ebş Yakub, Yakubi Tarihi, 1980 Beyrut.
Ahmed bin Hanbel, Müsned, Riyad, 1997.
Ali bin Burhaned-din el-Halebi, Siret Halebiyye, Mısır, 1292 Hicri
Ebi Cafer Muhammed bin Cerir et-Taberi, Tarih el-Ümem vel-Mülük, Lübnan, Beyrut, 1995
Ebi Feth Muhammed Abdul Kerim eş-Şehristani, Milel ven-Nihel, Kahire, 1968.
Filipeli Ahmet Hilmi, İslam Tarihi, Anka Yay. İstanbul, 2005
Hakim en-Nişaburi, El-Mustedrek Ales-Sahiheyn, Lübnan, 2009.
İbn Ebi Hadid, Şerh-i Nehcü’l Belağa, 1959
İbn Esir, El-Kamil fit-Tarih, Lübnan, Beyrut, 1967
İbn Sabbağ, Fusulül Mühimme Fi Marifetu'l Eimme, 1427 Hicri ISBN: 964-529-073-2
İbni Hacer el-Heytemi, Yakıcı Yıldırımlar, Bedir Yay., İstanbul.
İbni Hişam, Siyretun-Nebeviyye, Mısır, 1955.
ibni Kesir, el-Bideye ven-Niheye 1997
İbni Sad, Et-Tabakat'l Kübra, Lübnan, Beyrut,1990
Muhammed bin Ali eş-Şevkani, el-Fethu-l Kadir, Mısır, 1964.
Muînid-din Muhammed Emin Hirevi, Altıparmak Peygamberler Tarihi, Cevher Yay. İstanbul.
Muvaffak bin Ahmed bin Muhammed el-Mekki el-Havarezmi, Menakib, Kum,1425 Hicri
Şeyh Süleyman el-Hüseyni el-Belhi El-Kanduzi , Yenabiul Mevedde
Anadolu Ajansı (AA), İhlas Haber Ajansı (İHA), Demirören Haber Ajansı (DHA) ve diğer ajanslar tarafından eklenen tüm haberler, sitemizin editörlerinin müdahalesi olmadan ajans kanallarından çekilmektedir. Bu haberlerde yer alan hukuki muhataplar haberi geçen ajanslar olup sitemizin hiç bir editörü sorumlu tutulamaz...
Habere ifade bırak !
Bu habere hiç ifade kullanılmamış ilk ifadeyi siz kullanın.
Habere ait etiket tanımlanmamış.
Okuyucu Yorumları
(0)
Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.